Duvarlar üzerine(4)
Teknolojideki devrimci dönüşümlerin daha 1950’lerde başladığını biliyoruz. Bunların ekonomideki üretim, mübadele ve tüketim tarzlarına dönük çarpıcı neticelerini henüz tam mânâsıyla idrak edebilmiş değiliz. Kapitalizm, tarımsal/ticârî ve sınâî aşamalarından geçerek tekno bir evrene açılıyor. Teknoloji burada araçsal, tâlî rolünün hâricine çıkıyor; bizzat kendisi merkeze yerleşiyor. Meselâ üretim açısından bakalım: Tekno üretimin bizzat otomasyon olarak târif edilen, insan merkezkaç süreçlere sokan,

REKLAM ALANI
Teknolojideki devrimci dönüşümlerin daha 1950’lerde başladığını biliyoruz. Bunların ekonomideki
üretim, mübadele
ve tüketim tarzlarına dönük çarpıcı neticelerini henüz tam mânâsıyla idrak edebilmiş değiliz. Kapitalizm,
tarımsal/ticârî
ve
YAZI ARASI REKLAM ALANI
sınâî
aşamalarından geçerek
tekno
bir evrene açılıyor. Teknoloji burada araçsal, tâlî rolünün hâricine çıkıyor; bizzat kendisi merkeze yerleşiyor. Meselâ
üretim
açısından bakalım: Tekno üretimin bizzat otomasyon olarak târif edilen, insan merkezkaç süreçlere sokan, püskürten, dışlayan bir niteliği olduğunu biliyoruz. Otomasyon ve robotlaşma hızla gelişiyor. Lâkin henüz kemâle ermiş olduğunu söyleyemeyiz.
Mübadele
seviyesinde ise nakit temelli ödemeler sistemi, banka işlemleri, kapitalist agoralar; yâni AVM’ler hızla eriyor. Bunun yerini dijital ödemeler alıyor. Ama bunun da henüz ruşeym aşamasının bir miktar ötesindeyiz.
Tüketime
gelince, burada manzara biraz değişiyor. Homo Consumens, yâni tüketen insan teknolojik ürünlerin yoğun ve doğrudan tüketicisi durumunda.
Tekno dünyânın teknolojik dünyâdan esaslı bir şekilde ayrıştığını görmek lâzım
. Teknoloji, teknikten ayrışarak sınâî kapitalizmin içinde ortaya çıkmıştı. Teknoloji, ürünlerin üretilmesinde daha çok araçsal bir değer taşıyordu. Dahası, teknoloji
iletişimde de hâlâ araçsal bir niteliğe
sâhipti. İnsanlar arası iletişim hâla yüz yüze bir mâhiyette işliyor. Matbaa devrimi kitapları, dergi ve gazeteleri armağan etti. Okuma süreçleri toplumsallığımızı bir dereceye kadar etkiledi. Belki de geçici olarak paranteze aldı diyebiliriz. Ama kapanarak okumanın doğurduğu yeni bilinçlenmeler nihâyetinde kamusal ve yüz yüze tartışılıyordu. Kitap kültürü târihsel kökleri daha derinlerde olan şifâhî kültürün yerini almıyor, olsa olsa onu besliyordu. Radyo ve TV gibi daha yeni iletişim âletleri de manzarayı değiştirmedi. Evet, bâzı şikâyetlerin yaşanmış olduğunun farkındayım. Meselâ TV’lerin yüz yüze görüşmelerin ve sohbetlerin yerini aldığından çok şikâyet ediliyordu. Ama sınâî /bürokratik toplumlarda TV en fazla geceleri ve daha yoğun olarak hafta sonlarında seyredilebilirdi. Bunun hâricinde yüz yüze iletişim ve ilişkilere çok geniş bir zaman kalıyordu.TV’nin hâkim olduğu kültürde kitap daha az okunuyor ve kitapların beslediği kamusal tartışmaların yerini TV programcılığının beslediği başka bir şifâhî kültür alıyordu. Hâsılı şu söylenebilir:
Teknolojik toplumlarda kamusal/toplumsal iletişim ve ilişkiler radikal bir şekilde değişmiyordu.
Elektronik, sibernetik dönüşümlerle başlayıp dijitale evrilen tekno dünyâda durum tersine dönüyor. Bunun başta gelen sebebi,
teknolojik ürünlerin doğrudan iletişim dünyâsında ürün değeri kazanmasıyla
sıkı sıkıya alâkalıdır. Dijital ağlar dört bir yanı kuşatmış vaziyettedir. Artık şifâhî,kitâbî, görsel, işitsel ilh, aklınıza ne gelirse gelsin her nev’i kültürel üretim ve iletişim bu ağların içinde gerçekleşmektedir. Sosyoloji buna
ağ toplumu, bilgi toplumu
diyerek geçiştirmek istedi. Toplumsal ve kamusalın bu ağlarda nasıl lime lime parçalandığını şimdilerde idrak ediyoruz.
Artık yüz yüze, göz göze, ten tene, diz dize hiçbir temas kalmadı.
Bu, ağır bir duygu kaybına yol açtı. Sanalda hiçbir duygu gelişmez. Toplumsal ve kamusalın sanal ağlara doğru püskürtülmesi onlara yeni bir târih değil, yok oluş armağan ediyor.
Sanaldan ne toplum ne de kamusallık türer.
Kamusal ve toplumsal nitelikli başarılar şu veyâ bu şekilde mevcut kabilevî duvarların yıkılmasıyla tezâhür etmiştir. Herhangi bir kamusal ve toplumsal iddia, yıkılması gereken bir duvara işâret eder.
Sanallık ise kabileleri geri getirdi; artık Duvar’sız bir dünyâda yaşadığımızı zannederken labirentlerin içine düştük. Bugün sanal alemlerde yer duvar, gök duvar. Herkesin herkese ve herşeye karşı bir Duvar’ı var.
Ama bu izahatlar tek başına kâfi değildir. Tekno dünyâyı teknolojik dünyâlardan ayıran en mühim fark, ilkinin dışarıda hâla bir şeyler bırakırken, ikincisinin kapsama alanına herşeyin girmiş olmasıdır. Bunu
tekmil târihsel birikimleri yutan bir kara delik
olarak görebiliriz. En vahimi,
tekno dünyânın bir değişim değerinin olmamasıdır.
Ekonomipolitik disiplin içinde politik olan, ekonomik olanın değişim değeriydi. Ekonominin akıl dışı ve gayrı insânî akışına politik/moral müdahalelerle vaziyet etmek mümkündü. Ekonomizm çılgınlığı bu değişim değerini yok ediyordu. Ama dünyâ ona kalmadı. Tekno süreçlerin girdâbı onu da içine çekti.
Artık ekonomizm, arkasında büyük yıkıntılar
bırakan
bir ölüdür.
Ekonomipolitik disiplinden kopmuş olan politik dinamikler ise artık orijinal konumları olan kamusallıkların dışına çıkmış, sanallıkların fırınlarında pişmektedir. Her politik gün, sanal âlemlerdeki destekleyici ve sabotajcı kabile haberlerinin tâkibi ve muhasebesiyle başlar. Giydiren, sayan söven en az bir kaç twit patlatmadan gün başlamaz.
Siyâset artık, çölleşmiş dünyâda sanal bedeviliğin emrindedir.
Herkesin ağzına geleni söylediği bu sanal ağlarda eş anlı olarak hem büyük bir boşalım yaşanmakta, hem de bunlar küresel bir kontrolü, yönlendirmeyi sağlayacak veri tabanlarına işlenmektedir. Big Brother’ın yerini Big Data aldı. Hırpalanmış bürokrasiler, o bitik halleriyle tekno dünyâdan medet umuyor. Ölümden evvelki son canlanma gibi bir şey bu. Neoliberal ekonomizmin düşkünleştirdiği kitlelelerin öfkesi elde var bir. Bunu bir taraftan
teopolitik fantezilerle
azgınlaştırmak, diğer taraftan Bunu tekno süreçlerle destekleyerek yeniden bir bürokratik efendilik kurulabilir mi? Deniyorlar…. Elyevm içinden geçtiğimiz süreç tam da bu ve insanlığa ödeteceği ağır bedeller var; ama sonu yok. Mesele şunu görmek:
Artık değişim değeri olmayan yegâne kudret, duvarları yıkıyorum iddiası ile gelen ama târihi ve insanlığı labirentleştiren tekno
süreçlerdir. Teknolojiyi eleştirmekle tekno dünyâyı eleştirmek aynı şey değildir. Teknolojiye rağmen, onun dışında bir şeylere işâret edilebilirdi. Tekno dünyâ için bu geçerli değildir. Tekno dünyânın gayrı insânî risklerine işâret eden konuşmalar, yazılar vb, tekno iletişimde sâdece sansasyonel tesir bırakabilir. İnsan hakikaten de tuhaf bir varlık; sürüngen değil, târihini sürüklemek istiyor ama nedense hep sürükleniyor…
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ