Ankara sahur vakti 11 Mart 2025: Ankara’da sahur saat kaçta?
Ankara için sahur vakti yaklaştı. Ramazan ayının ilk on günü tamamlanırken, Ankara’da bu gece sahura kalkacak olanlar ezanın saat kaçta okunacağını araştırmaya başladı. Diyanet’in Ankara İmsakiyesine göre, bugün sahur saat 05.37’de olacak.

Mübarek Ramazan ayı Müslümanlar için rahmet, mağfiret ve Kur’an ayı olarak bilinmektedir. Ramazan ayının yarısına yaklaştığımız bu günlerde imsak vakitleri de sorgulanmaya devam ediyor. Ankara’da sahur vakti yaklaşırken bu aramalar da arttı. Tüm illerde farklılık gösteren sahur vakitleri Diyanet’in yayınladığı İmsakiye üzerinden takip edilebiliyor. İşte 11 Mart 2025 Ankara için sahur vakti.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı “Ramazan Rahmet, Mağfiret ve Beraat Ayı” başlıklı yazısında yer alan bilgilere göre,
Hz. Peygamber, “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhari,Savm, 8.) buyurmaktadır. Oruçlunun yalandan, yalancı şahitlikten, iftiradan, dedikodudan, kötü söz ve davranışlardan uzak durması, orucun en önemli âdâbındandır. Dedikodu, gıybet gibi fiiller, aslında hiçbir zaman Müslüman’a yakışmaz. Müslüman, dürüsttür, dosdoğrudur. O, gönül kırmaz, küs durmaz. Yüce Allah, gıybet etmeyi, insanın ölü kardeşinin etini yemesine benzetir. Gıybet, genel olarak günah olsa da oruçluyken gıybet etmek daha kötüdür. Zira gıybet, orucun bereket ve sevabını siler.
Kutlu Nebî’nin, “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mace, Sıyam, 21) hadisinde de oruç ibadetinin şekil şartlarının ötesinde, birtakım derunî özelliklerinin olduğu vurgulanmaktadır. Kulun kemale erip olgunlaşmasına katkı yapan ibadetler, ahlâktan ayrı düşünülemez. Hakkıyla kılınan bir namaz insanı nasıl kötülükten alıkoyarsa hakkıyla tutulan oruç da böyledir. Oruçtan istifade edebilmesi için kişinin sadece midesiyle değil bütün organlarıyla oruç tutması gerekir.
Oruçludan yapması beklenen güzelliklerden biri de Kur’an’ın indirildiği bu mübarek ayda çok Kur’an okumaktır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Ramazan gün ve gecelerinde bol bol Kur’an okurdu. Genç sahâbî İbn Abbâs, Rahmet Elçisi’nin Ramazan ayında Kur’an ile ilişkisini şöyle tasvir etmektedir: “Allah Resûlü insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin zirvesinde olduğu zaman ise Cibrîl ile çokça buluştuğu Ramazan ayı idi. Cibrîl Ramazan’ın her gecesinde Peygamber’le buluşur ve onunla Kur’an’ı karşılıklı okurlardı…” Önce Hz. Peygamber, Cibrîl’e okurdu, buna “arz ” denirdi. Sonra aynı âyetleri bu defa Cibrîl okurdu ki buna “mukâbele ” denirdi. İşte Cibrîl-i Emin ‘in Allah Resûlü ile yapageldiği Ramazan mukabeleleri asırlardır geleneksel bir şekilde hemen hemen bütün camilerde tatlı bir yadigâr olarak devam etmiş ve âdeta orucun, Ramazan’ın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.
عَنْ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “فَصْلُ مَا بَيْنَ صِيَامِنَا وَصِيَامِ أَهْلِ الْكِتَابِ أَكْلَةُ السَّحَرِ.”
Amr b. Âs’tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir.” (Müslim, Sıyâm, 46.)
Orucun farz kılındığı bu dönemlerde sahâbîler, iftar ettikten sonra gece uyumadıkları müddetçe yiyebiliyor, içebiliyor, eşleriyle birlikte olabiliyorlardı. Fakat akşam olduğunda, iftar vakti dâhil, herhangi bir vakitte uyumaları hâlinde uyanınca bunların hiçbirini yapamıyorlar, ertesi gün güneş batıncaya kadar oruçlu sayılıyorlardı. Bir gün Kays b. Sırma (ra) adlı bir sahâbî yorgun argın evine gelerek hanımından iftar için yemek hazırlamasını istemişti. Fakat bütün gün çalışan Kays, hanımı gelene kadar yorgunluktan uyuyakaldı. Böylece hiç yemek yiyemeden ertesi günün orucuna başlamak zorunda kaldı ve yine tarlasında çalışmaya başladı. Ancak günün ortasında açlık ve yorgunluğa daha fazla dayanamayarak bayılıverdi. Kays’ın bu hâli Resûlullah’a haber verildi. Bunun üzerine Müslümanlara kolaylık sunan ve “sahur” uygulamasını başlatan şu âyet nâzil oldu:
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için sonra akşama kadar orucu tamamlayın”
Peygamber Efendimiz, sahura kalkmayı son derece önemsediğinden, “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.” (Müslim, Sıyam, 45) buyurarak Müslümanlardan bir yudum su ile olsa da mutlaka sahur yapmalarını istemiştir.
İftar vakti, müminler için sevinç ve huzur vaktidir. Bu vakit, Resûlullah’ın (sav), “Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan’da) her gece olur.” (İbn Mace, Sıyam, 2) sözleriyle ifade ettiği üzere, bağışlanma vaktidir. Yine Hz. Peygamber, “…Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.” (Müslim, Sıyam, 164) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz, iftar edeceği zaman özel yiyecekler aramaz, yemek ayrımı yapmaz, sofrada ne bulursa onunla iftar ederdi. Onun iftar sofrası, lüks ve israftan uzak, son derece sade idi. Medine’de Efendimizin yanında büyüyen Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah’ın iftarını şöyle anlatmıştır: “Resûlullah (sav) akşam namazını kılmadan önce birkaç taze hurma ile eğer yoksa kuru hurma ile iftar ederdi, o da yoksa birkaç yudum suyla orucunu açardı.” (Ebu Davud, Sıyam, 21.)
Allah Resûlü, “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır.” diyerek müminlere bu sevinç ve bağışlanma vaktinde dua etmelerini öğütlemiştir. Sevgili Peygamberimiz, iftar sofralarını başkalarıyla paylaşmaya büyük önem vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez.’’ (Tirmizi, Savm, 82.)