Trump, Netanyahu’nun önünde Türkiye’yi neden övdü?
Önce Netanyahu; “Türkiye ile kötüleşen komşuluk ilişkilerimiz var. Suriye’nin, Türkiye dahil olmak üzere hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için bir üs olarak kullanılmasını istemiyoruz. Türkiye ile Suriye’de çatışma istemiyoruz. Türkiye, ABD ile harika ilişkileri olan bir ülke. Başkan Trump’ın Türkiye lideri ile iyi bir ilişkisi var. Bu çatışmayı nasıl önleyebileceğimizi görüştük” … Sonra Trump; “Suriye konusunda Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum. Siz makûl olduğunuz

Sonra Trump; “Suriye konusunda Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum. Siz makûl olduğunuz sürece. Bu konuda siz de biz de makul olmalıyız. Erdoğan’ı seviyorum, o da beni seviyor ve hiçbir sorunumuz olmadı. Zeki ve güçlü bir adam. Suriye’de başka kimsenin beceremediği bir şeyi yaptı. Hakkını vermek lazım”…
***
İtiraf edelim; bu satırları duyar-duymaz herkesin sırtından bir ürperti geçmiş olmalı…
Türk kamyonunun en sevmediği liderlerden birincisi Netanyahu. “Müttefikimiz” ABD’ye de güvenini neredeyse tamamen kaybetmiş ülkenin insanları olarak, hem de Oval Ofis’te hem de uluslararası basının önünde Türkiye ve liderinin övülmesine “alışık” değiliz.
Ama buna bakarak Netanyahu’nun Amerika’ya, Türkiye’yi şikayet etmek ve ‘durdurulmasını istemek’, üzerine “aramızı düzeltin” talebiyle gittiğini bilelim…
Yani hem İsrail politikalarıyla geçmişten gelen kapatılmamış hesaplarımız var hem de özel olarak Netanyahu’yla. Terör örgütü PKK/YPG de aynı suç dosyasına dahildir…
Netanyahu, Biden yönetimi tarafından da sevilen biri değildi. Ancak meşhur ve meşum İsrail lobisi o dönem de Washington’un kolunu bükmeyi başardı. Kongre’de yaptığı konuşmaların nasıl/ne kadar alkışlandığını anımsayın. Esasen, Trump’ın da Netanyahu’dan hazzettiğini söylemek iddialı olur. Lobi de yerinde duruyor. Fark, Netanyahu Biden’ı parçalama gücüne sahipken, Trump’a diş geçirmesinin zor olmasıdır…
Konjonktürün getirdiklerinden biri bu. Bir diğeri, “yeni dünya düzeni” denilen ve tüm kaotik aşamalarını yaşadığımız savrulmalar. Üzerine de, kurulu küresel düzeni paramparça etmeye yeminli Trump’ın ABD Başkanı olması.
Bunlar cepte dursun…
***
Neden ABD Başkanı, Türkiye’nin en keskin düşmanının önünde, Ankara’yı övüyor ve onu “makûl olmaya” davet ediyor, hatta zorluyor!
O da yeni ABD Büyükelçisi’nin gayet özlü şekilde ve Türkiye’yi merkeze alarak çizdiği jeopolitiktir. Tekrarlayıp yer kaybetmeyelim, hatırlamak isteyenler, “Yeni Amerikan Büyükelçisi’nin teklifi”ni okuyabilirler. (05/04, Yeni Şafak.) Çin, Rusya, Hazar ve Türk dünyası ile Ortadoğu üzerinden hakkıyla ve doğru bağlar kurularak ele alındığında Trump-Türkiye ilişkilerinin geleceğinin yol haritası görülebilir…
***
Ancak İsrail işin içinde olduğunda, “makûl” arayışları gönül rahatlığıyla yürütülemiyor. Örneğin, İsrail’in, Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi ve “+” diyerek ABD ile çizmeye çalıştığı Akdeniz haritası. Ya da Suriye’de derinlere kadar inerek vurduğu üs bölgeleri…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bir Irak yayın organına verdiği mülakatta şöyle diyor; “İsrail (Suriye’de) kendisiyle ilgili güvenlik sorunu algılıyorsa, bununla ilgili parametreleri söylemeli. Aksi taktirde, ‘ben niyet okudum, şimdi değil ama bunlar belki 15 yıl sonra bana tehdit olurlar. Ben o zaman gidip oraları işgal edeyim’ olmaz. O zaman bir başkası da gelir sana bunu yapar”…
Netanyahu’nun, “Suriye’nin, Türkiye dahil olmak üzere hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için bir üs olarak kullanılmasını istemiyoruz” sözlerine peşinen verilen cevaptır bu. Kaldı ki, İsrail’in “el altından” yaptıkları hesap edildiğinde -ki sadece Akdeniz ya da terör örgütünü desteklemekle sınırlı değil, Türkiye iç siyasetine yönelik kaşımaları da dahildir- Ankara da buna göre hareketlenirse ne olacak!
İsrail’in korkusunu anlıyoruz. Daha önce karşılaşmadığı bir güçle “sınırdaş” olmak, üstelik bu gücün kendisini aşan kabiliyetlere sahip olması ürkütücü olmalı. Fakat yapacak bir şey yok; bununla yaşamayı öğrenmeli…
O halde?..
Türkiye-ABD ilişkileri, olası Erdoğan-Trump görüşmesi ile bir başka evreye geçecek gibi görünüyor. Bunun içinde, Trump’ın getirdiği vergiler de var, CAATSA da var, diğer yaptırımlar da var, F-35 dosyası da var, Suriye ve İsrail de var ama…
Uyuşmadığı yerleri yönetme becerisi Türkiye’yi stratejik değer listesinde daha önce hiç bulunmadığımız bir sıraya yükseltebilir.