REKLAM ALANI
REKLAM ALANI

Türkiye’nin kabusu: Dayı, teyze, hala ve amcasızlık

Mutlaka duymuşsunuzdur, “ Şu hayatta bir dayın olacak ” sözünü. Sırtını dayayacağın dağ gibi bir adam… Amca da olabilir tabii. Teyze ve hala da. Hemen akıllara “torpil” ve güç devşirme gelmesin. Anne-baba yarısı birileri olmalı etrafında insanın. Akrabalar zaten büyük ve doğal bir “güç” değil midir? Bize ilk koşanlarımızdır… Şöyle bir bakalım: İyi günde, kötü günde, bayramda, seyranda, düğünde, cenazede kimler vardır etrafımızda? “Allah mesut, bahtiyar etsin” diyen de “Başınız sağ olsun, mekanı

  • 24 Nisan 2025
  • 9 kez görüntülendi.
Türkiye’nin kabusu: Dayı, teyze, hala ve amcasızlık
REKLAM ALANI
Mutlaka duymuşsunuzdur, “
Şu hayatta bir dayın olacak

” sözünü. Sırtını dayayacağın dağ gibi bir adam… Amca da olabilir tabii. Teyze ve hala da. Hemen akıllara “torpil” ve güç devşirme gelmesin. Anne-baba yarısı birileri olmalı etrafında insanın. Akrabalar zaten büyük ve doğal bir “güç” değil midir? Bize ilk koşanlarımızdır… Şöyle bir bakalım:
İyi günde, kötü günde, bayramda, seyranda, düğünde, cenazede kimler vardır etrafımızda?

“Allah mesut, bahtiyar etsin” diyen de “Başınız sağ olsun, mekanı cennet olsun” sözleriyle acılarımızı paylaşan da aynı kişiler olsa gerek. Sahi,
YAZI ARASI REKLAM ALANI
omuzlarda hissedilen o el hangi akrabamızındı?

Sosyal medyadan taşan “akraba terörü” nefretine rağmen o ele olan ihtiyaç hiç bitmeyecek.
“Ben bana yeterim” diyen herkesin, tükendiğinde soluğu ne tür terapilerde aldığı herkesin malumu değil mi?

Sadece yeni nesli değil, eskileri de zehirliyor bu
bol etkileşimli “ötekileştirme” söylemi.

Başlı başına sosyal medya değil, açıkçası ruh sağlığı sektörü de bireyselliği besliyor, destekliyor. Nihayetinde pazar paylarını büyüyor. Sosyal medyaya bakılırsa dostumuz hiç yokmuş gibi. Dost bildiklerimiz de bir balmışsınız düşman ilan ediliyorlar. Çünkü topluluklar dijital çağda hızla bireyselleşiyor.
“Ötekiler”, hayatlardan hızla çıkarılıyor ve ortak değerlerin yaşandığı bir topluluğa dahil olma mensubiyetlerimizi yitiriyoruz.

Merhum Teoman Duralı Hoca,
“İnsan, türünün bir mensubu olarak değil, toplumunun mensubu olarak dünyaya gelmektedir ve her toplum yahut topluluk bir kültür demektir. Toplumun kültürden farklı bir yapısı yoktur. Başka bir deyişle, topluluk kültürle yoğrulmuştur”

demişti.
Günümüzde ise topluluğundan kopan, akrabalarından kaçan, ailesinden uzaklaşan ve özerkliğini ilan eden edene… Batı’nın 70’lerden sonra deneyimlediği bu yaşam biçiminin,
tüm insanlığı sürüklediği uçurumun kenarındayız şimdilerde.

Farklı olmak, özgür olmak ve
özgünleşmek için çıkılan tüm yollar tükenmişlik tünelinde kesişti.

Aynı ruhsuzluk ve ölü bakışlarla ışık arıyoruz. Aslında bir farkımız kalmamış. Ben buna,
“herkesleşmek”

diyorum. O beğenilmeyen, selfi kamerasında iyi görünmediği için rahatsız olunan;
burunlara, kaşlara, dudaklara, yanaklara kadar aynılaşıyoruz hem de.

Baksanıza, düzelttiren herkesin burunları kalemle çizilmiş gibi… Allah’ın yarattığına razı olmayan ve uzvundan nefret eden insanın gözü akrabayı görür mü? Haliyle, Nergis Dama Hoca’nın
teşhisiyle
baş başa kaldık:
“Yalnız değiliz ama kimsesizleşiyoruz.”

Oysa akrabalık, aile kadar hayatidir. Aile yoksa da akrabalık biter. Birbirini besleyen damarlar. Biri kesilince diğeri sosyal olarak zayıflar.
Aileden önce akrabadan olduk ama farkında değiliz.

Bu sosyal kimsesizlik, beşeri bir yoksunluğun da kapısını araladı:
Kardeşsizlik

! Söylemesi, yazması bile zor. Dil varmıyor fakat durum ortada. İnsanlık hızla teke düşüyor. Yani tek çocuğa… Sonra?
İstanbul Aile Vakfı Başkanı Üner Karabıyık, Bir Başka Mesele’de
şöyle demişti
:
“Türkiye’de kadın başına doğum oranı yüzde 1,51. Dünyanın ortalaması 2021 yılında 2,3’tü. Bu oran 1963’te 5,3’tü. Bu istatistiğe Afrika da dahil.”

Mevcut veriler,
kadın başına doğumun 3 çocuk olduğu İsrail dışında tüm ülkeler için korkunç.

Ne kadar ilginç değil mi? Bu başka bir tartışma konusu olsa da tek çocuklu döneme giren ülkemizdeki gelişmelere bakarsak, bağlantılı bir kamuoyu söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde aile, evlilik ve nüfus sorununa bir kez daha ve
bu sefer üst perdeden uyarılarla

dikkat çekti:
“Türkiye bir kâbusa gidiyor. Anadolu’daki Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. Milletimiz kendisini toparlayamazsa, bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder. Bu bir beka sorunudur. Cumhuriyet döneminde 1960’larda yanlış bir iş yaparak doğum kontrol sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu, ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir. “

Evet adı konmamış bir savaş halindeyiz. Kiminle mi? Kadın başına üç çocuk ortalamasını koruyarak nüfusunu sistematik şekilde artıran, diğer yandan küreselci politikalarla dünyanın nüfusunu baskı altına alanlarla.

Bu nedenledir ki ülkemizde ne zaman normal doğuma teşvik kampanyaları yapılsa bir yerlerden öfke patlamaları yükseliyor. Karşı kampanyalar başlatılıyor.
Bireyselleşme sloganları atılıyor.

Neden acaba?
Nüfus artışı ya da en azından üç çocuk hedefinin önündeki en büyük engel olan sezaryenle doğumun ticari tarafı da var üstelik. Şu günlerde davası görülen Yenidoğan Çetesi skandalı patlak verdiğinde,
bu köşeye konuşan
eski bir başhekimin şu tespitlerini hatırlayalım:
“Sezaryende artışın nedeni yoğun bakım servislerinden kazanılan paradır. Çünkü suni sancıyla başlayan süreç ameliyatla sonuçlanıyor. Sezaryen olunca strese giren bir bebek ciğerleri ve organları doğum kanalından geçip temizlenemediği için ‘Apgar’ dediğimiz skoru düşük kalıyor ve yoğun bakıma alınıyor. Bu arada anne de ameliyat olduğu için ödeme farkı artıyor, itiraz da edilemiyor.”

Bu sektörü; dizi ve filmler de besliyor

. Abartılı, hiçbir insan evladının izlemeye dahi katlanamayacağı çığlık çığlığa normal doğum sahnelerinden söz ediyorum. Bırakın anne adaylarını, o sahneler baba adaylarını da korkutuyor. Haliyle normal doğum gündeme bile alınmıyor. Sosyal medyada,
Aile Bakanlığı’nın normal doğuma teşvik kampanyasını, tuşlarına basılmış gibi taşa tutanları şimdi bir kez daha gözden geçirin

derim.
Sonuç olarak dönülmez bir yolun eşiğindeyiz. Tek çocuk demek akrabasız kalmak demek. Çünkü birkaç yıl sonra doğacak çocukların dayısı, amcası, halası, teyzesi olmayacak. Doğan çocuklar da kuzenlerle büyüyemeyecekler. Akrabalık da bitecek. Yalnızlıktan, kimsesizlikten öteye geçilecek ve korkulan olacak;
“insansızlık çağı” başlayacak.

Böylesine derin bir uçurumun kenarındayız işte! Kafalarımızı telefondan kaldırırsak görebilir miyiz, emin değilim?
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ